28 Ekim 2013 Pazartesi

Eskiler de Olmasa :)) penguuuuuuşşşşlarıma devam....

Allah'tan boş oturmamışım, zamanında örmüşüm de örmüşüm:) Elbette ki her yaptığımın fotoğrafını da çekmedim, ama işte elimde bir miktar materyal mevcut ve ben de eskilerin ekmeğini yemeye devam ediyorum...

Hafta sonunu İstanbul'da geçirip, yarım günlük Pazartesi sendromundan sonra oturup sosyal kulüptür, öğrenci değerlendirmesidir bunlarla uğraştıktan sonra 'ulan benim bir de hobilerim vardı zamanında negzel" diye düşünürken buluyorum kendimi... Tam bu noktada blogu hatırlıyorum, ama elimde yeni işler yok. Çaresiz eskilere yöneliyorum ben de... Birçoğunun yapılışı anlatımlı değil, fakat anlaşılır:)) Neyse, fazla uzatmayayayım, bu akşam az sayıdaki izleyicime (!) eski işlerimden çok cici bir çift penguen daha eklemeyi düşündüm. Aşçı ve de entel dantel penguenlerim bunlar... Birisi Şef, kendisi Fransız Mutfağı uzmanıdır, yanındaki de kardeşi... Paris sokaklarında başında Fransız Beresiyle, boynunda entel atkısıyla dolaşan cici bir ressam adayı kızcağız...

Hayal dünyam işte:))

24 Ekim 2013 Perşembe

Figürsüz Yaşayamam :)

Eşimin, -bazen sinir olsam da- figür sevdasına ben de kapıldım en nihayet:) Aslında hoşuma gidiyor, seviyorum ama bir süre sonra, kâh kendi satın aldığı, kâh onun tutkusunu bildikleri için sevenlerinin armağan ettiği figürler öyle bir birikti ki, koyacak yer bulamadık. Her gün onların tozlarını almak, onları sergilediğimiz kitaplık, dolap üstü gibi yerlerde layık oldukları değeri onlara verememek gibi noktalarda sinir oluyordum :) Başka bir derdim yoktu:) En sonunda biz de figürler için ayrı ve özel bir dolap yapalım, camdan olsun, ışıklı olsun derken derken , kendimizi İkea'da bulduk ve tam da istediğimiz gibi  bir dolap sahibi olduk:) Vitrin şeklinde bir şey, yerini de ayarladık, güzel oldu ama bence yine de yeterli değil, uygun bir yer açıp ikinci bir dolap daha edinmemiz gerekecek...
 
İlk resimde görülebileceği üzere Conansever bir kişiyle evliyim:) Hayat bana güzel:)) Maaşallah:))

Minion'larımı, Despicable Me 2 'nin Şerefine Yayınlıyorum :)

Hayatta en keyif aldığım şeylerden biri de animasyon filmler izlemek. Favorilerimden biri  ise Despicable Me serisi, birinci filme bayılmıştım, ikinci de daha fazla bekletmedi neyse ki:) Şu andaki yayında fotoğraflarını izlediğiniz amigurumi Minion'larımı eşimin talebi üzerine yapmış, kendisine hediye etmiştim. İkimiz de evde figür bulundurmaya bayılıyoruz, bu figürler bazen pahalı, hareketli şeyler olabiliyor ama bazen de böyle kendi ürettiğimiz güzellikler oluyorlar . Amigurumi zaten bir çeşit hastalık gibi, insanın kanına bir girdi mi bırakmıyor yakasını, ama tabii ki güzel bir şey. Boş oturmaktansa oturduğum yerde bir şeyler üretmenin ne sakıncası olabilir ki? Kurban olurum böyle hastalığa:))

 
kareye yandan yandan yanaşan penguşumu daha önce yayınlamıştım, Gezi Direnişi şerefine, Minionlarımı da Despicable Me 2 filminin şerefine yayınlıyorum. Nasıl, çok şirinler değil mi:)) Adı gibi, minyon minyon:))

Hanım Dilendi, Bey Beğendi Çanta

Battaniye örmeyi seven biri olarak eskiden bitirdiğim bir battaniyemden  artan iplerle ne yapabilirim diye düşünürken hiç örgü çantam olmadığını hatırlamış, internette bakınırken de bu tarz bir çanta için modellerden esinlenerek rengârenk bir çanta sahibi oluvermiştim. Dün gece LGBT falan derken ruhumun rengârenkliğini belki hissettirmişimdir:)) Bu isli, puslu, gri-yeşil-mavi arası soluk dünyanın biraz renge ihtiyacı var bence...

Kolayca anlaşılabilecek ve yapılabilecek bir modeldir. Ayrıca kullanışlıdır, çünkü sapları yıpranırsa çantacıya götürmenize gerek yoktur, tekrar kendiniz örebilirsiniz:) Delikli gibi görünse de içine cüzdan, telefon gibi nesneleri koyup rahatlıkla dışarı çıkabilirsiniz, düşmez, hiçbi şeycikler olmaz. Alış-verişinizi yaparsınız, bunu ya dirsekte, ya da omuzda rahatlıkla taşırsınız. Aynı motiflerden bir de sırt çantası yapmak niyetindeyim, ama sadece niyetindeyim. İyi niyetlerimi gerçekleştirirsem mutlaka paylaşırım ama şimdilik plan halinde, bakalım bakalım...



İşte övüp durduğum çantam... Güle güle kullanayım:))

23 Ekim 2013 Çarşamba

Eski İşlerden Yüklemeye Devam... LGBT Blanket :))

Bunu bebek battaniyesi olsun diye yaptım ama bebek olmayınca diz örtüsü oldu, gelen misafirlerimin dizleri üşümesin diye ikram ediyorum. Arada bebek de olsa iyiydi ama neyse artık gelen kısmetiyle gelir, ona da yaparız nasip olursa bir tane:)

Ripple Blanket bu, aslında o aralardaki boşluk boşluk görünen yerler pek de hoşuma gitmiyor ama yapmış bulundum işte. Rengarenk cici bir şey, zaten rengarenk her şeyi severim, tabii ki platonik olarak.:) Kıyafette mıyafette daha sade tercihlerim olsa da, iç dünyam renkli herhalde, böyle şeyler hoşuma gidiyor hep.

İplerin markasını hatırlamıyorum ama patik ipi ya da çorap ipi denilen iplerden. fazla tüylenme sorunu olacak yünlerden değil. Tığla yapılıyor bittabi...

İki Parça Can - Fikret Kızılok












Rüya bütün çektiğimiz, rüya kahrım rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu, bir mısra boyu maceran...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret, iki parça can,,,

22 Ekim 2013 Salı

Mor Güller

Benim bu mor sevdam yüzümden eşim, "Walter White'ın baldızına döndün"  dese de, aynen mor mor devam hayata... Hiç de mor kıyafetim falan yok, enteresandır ki:) Fakat örgüdür, tığdır bu işlerde mora yatkınım onu kabul edelim. Mor bir dünya için can-ı gönülden bir kez daha:))

Şu anda görüntülemekte olduğunuz eser, yine sevgili hanımelim.net'te düzenlenmiş olan Anneler Günü etkinliği nedeniyle düşünülüp üretilmiştir. Geçen yıldan kalmadır. Herhangi bir anneye hediye edilmemiş, tarafımdan vazgeçilememiş ve dekorasyonumun ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu gülleri tığla yaptım, sepet ise enteresan ki, eski püskü bir çiçek sepeti, beyaz boyayla boyanıp verniklenerek yenilendi. Bir anlamda geri dönüşüm de olmuş oldu yani... Şöyle:
 
yapılışına da gelecek olursak şöyle anlatmışım vakti zamanında... Anlamayan olursa yorum bırakabilir, ben de hiç üşenmem tekrar yazarım hatta belki iyi günümde olursam aşama aşama yapıp fotoğraflarım:) Neden olmasın ki, bu blogu paylaşmak için açtım...
 
 
1) zincir cekiyoruz, 40- 60 arasi iyi oluyor.
2 ) ilk siraya batirip 3 kerede cikin, araya bir zimncir cekin ayni yere batip yine uc kerede cikin. 3'lu brit ya da trabzan. Nasil diyorsaniz.m
3) arada zincir cekmeden bir tane atlayin ve yanindakine batin trabzan yapin, yine bir zincir cekip 3'lu trabzan yapin.
4) zincir cekmeden bir tane atlayin ve ayni seyleri yapin,  trabzan 1 zincir tekrar trabzan.

5) butun sira sonuna kadar yapin bunu sira sonuna gelince donun ve arada 1 zincir cektigimiz yerlere bu sefer iki kere uclu trabzan ve araya iki zincir cekiyoruz. Yani olusan kucuk " v " lerin icine iki tane uclu trabzan yapiyoruz. Arasina iki zincir cekip ayni yere iki tane daha uclu trabzan yapiyoruz. Aynen sira sonuna kadar gidiyoruz.

6) sira basina gelince su an elimizde bulunan " v" leri yuva kabul edip iclerine 9 tane 3'lu trabzan yapiyoruz. Her yuvayi dolduruyoruz ve diger yuvaya atlarken zincir cekmiyoruz. Hepsi bitince en uctan tutup kiviriyoruz ve zaten kendiliginden gulumuz olusuyor. Ayni renkten iplikle da sabitleyip bu gulleri istedigimiz yerde, fular, kolye, susleme gibi her yerde kullanabiliriz.

İskoç Battaniyem - Scotch Blanket

Geçen sene eşimin Behzat Ç.'nin berjerinden diye tutturması sonucu bir berjer koltuk sahibi olmak hevesine kapılıverdik.... İkea, evimizin her şeyi. İkea,  canım benim... :)) Pek iyi, rahat, güzel de bir koltuk ama kirlenirse netçem diye kara kara düşünmeyeyim, üzerine dökeriz saçarız biz, rahat bir aileyiz çünkü... O nedenle odamızın hakim renklerine uygun bir battaniye yapayım diye heves ediverdim ve çabucak da ördüm. Tığ işlerini daha severek ve sıkılmadan yapıyorum nedense, tabii örnek de kolay olunca çabucak bitiverdi. Elbette bunda da hep anmaktan asla bıkmayacağım hanimelim'de daha önce açıklanan İskoç Şalı'nın katkısını yadsıyamam. Neyse işte uzatmayayım, yaptım, ördüm, kullanıyorum severek... Pek çok kişi de beğeniyor. Proje proje dedim, henüz yapmadığım şeylerden bahsettim, ama kendi yaptığım birçok şey eklenmeyi bekliyor. Eh, bununla başlayalım bakalım. Morun uğuru, Uğur'a uğur getirir belki:))




Yapım aşamaları oldukça basit. Lilayla basladim. İstedigim kadar zincir cektim. Ben koltuguma ordugum icin koltugumu kapatacak kadar uzunlukta zincir cektim. 3 lu trabzan ile kutucuklar yaptim. Kutucuklarin aralarina 1 zincir cektim. 13 sira boyunca ordum, sonra kreme gectim. Aynen 13 sira da krem, sonra mor renkle 13 sira. Bu uclu set halinde lila, krem ve mor renklerimi toplam 6 kere yaptim. Bu kismi yani orme kismi bitince de buyukce bir yorgan ignem var, ona iplerimi gecirerek dokuma yapar gibi kutucuklarimin bir altindan bir ustunden gecirdim. Bu kismi cok zor, oyalayici. Renkleri de ayni sirada yapiyoruz. Lila, krem mor. Kac sira gecirecegimiz bize kalmis, ama ben kare olusmasini istiyordum, bu nedenle 18 sira gecirince tam kare oluyor. İpi cok harcatan bir model, bu nedenle de nispeten daha ucuz oldugu icin ayni zamanda kalin yunler koltuk ortusu olarak yakan, terleten seyler oldugu icin tercihim soyle oldu: kartopunun lif iplerinden aldim, 4 er yumak ipten birazi artti, onlardan da pufun ustune basit bir sey orcem insaallah. Lif ipinin tek dezavantaji ince oldugundan daha cok örmek gerekiyor, örgü yürümüyor. Bu asamada daha kalin ipler de alinabilinir.

Yapmak isteyen eden varsa tavsiye ederim, kullanışlı, delik deşik olmayan, ayrıca tek kişilik yatak örtüsü ya da şekerleme yaparken üşümemek adına kullanılabilecekk çok amaçlı bir örtünüz olmuş olur. Haydi kolaylıklar herkese :))

Yeni Yeni Yeniden...

Zonguldak'ta bir ayımı tamamlamış bulunuyorum... Bir ayda bir tane hırka başladım, onu şöyle robaya kadar getirdim ve elimde sürünmeye devam ediyor garibim. Yine eski hastalığım yani 'maymun iştahlılığım' nüksetti. Aslında seviyorum bu hastalığı çünkü bir süre sonra yarım yarım işler bitince bir sürü yeni şeyim oluyor:) Hırkamı arada bir örmeye devam edeceğim ancak yeni planlarım projelerim de var. Kitaplar var mesela... Taht Oyunları'nın en son basılan kitaplarına henüz el süremedim ve burada bulunduğum yalnız olduğum dönemlerde kendileriyle arkadaşlık etmeyi düşünüyorum. En az kitap okumak kadar sevdiğim, çok keyif aldığım el işlerime de yeni projeler eklemeye niyetliyim.

Öncelikle gönül sayfam olan http://www.hanimelim.net/ 'te yeni işler başlıyor, Kasım Ayı'yla beraber yeni projeler var ki, elimden geldiğince katılmayı düşündüğüm bu işler için iplerimi, şişlerimi hazırladım bile... Birincisi çok şeker bir çorap. Şöyle bir şey


Tığ işi de yapmaya bayılırım ki ben ama... O nedenle de tığla örülecek olan çiçekli ve çoook sevimli bu demlik elbiselerine de sarktım hemen. Bunlar da yapmaya niyetlendiğim projeler arasında;


Son olarak da vazgeçemediğim, vazgeçmeye niyetim de olmayan tutkum; BATTANİYELER!

Onunla alakalı da şöyle bir durum var; Nicedir Beşiktaşımızın renklerinde yani siyah-beyaz ve kırmızıyı içeren, ancak iskoç modeli gibi değil de daha çıtı pıtı duran bir battaniye yapmak istiyordum. Günde bir sıra falan yapsam, sıkılınca bırakırım, çok da kasmadan bir zaman sonra  (Allah nasip ederse tabii) güzel bir battaniyem olur diyordum ve mükemmel açıklanmış, mükemmel bir model buldum. Sevgili Canan Hanım  kendi blogunda öyle güzel anlatmış ki, eli biraz tığa yatkın herkes bunu yapabilir. Fotoğrafı şu;
Bu işleri yapmak isteyen, bir şeyler yapmak isteyenlere önerim, siz de http://www.cananca-elbecerileri.blogspot.com ve www.hanimelim.net'ten bu faaliyetlere katılabilirsiniz. Hem boş duranı Allah da sevmez, kul da sevmez diye boşuna dememişler değil mi?

Haydi bakalım, bana kolay gelsin yeni işlerimde, arzu ederseniz sizlere de elbette...

"Zonguldak" geyikleri :)))

Rivayet odur ki, bir tarihte Mehmet Ali Erbil'in Çarkıfelek yarışmasına katılan bir meşhurumuz, "Z" harfini kodlamak amacıyla "Zonguldak'ın Zo'su" deyivermiş.... O gün bu gündür alfabemizin en assolist harfi olan "Z" böyle kodlanır imiş...


Diyorlar ki, Zonguldak'ın adı İngiliz'ler tarafından, "Güldağ Mevkii" olarak bilinen bu bölgeye "Zone Guldag" demelerinden mütevellit "Zonguldak" olmuş... Ben bilmem, öyle deyolllaaa:)))

Zonguldak'taki merdivenlerin bir tanesi sonsuzluğa uzanıyormuş:))) sonsuza kadar yaşamak isteyen varsa üşenmeyip bütün merdivenleri denemeliymiş...

Öylesine bir ekleme oldu  bu seferki biliyorum ama, Zonguldak'ı çok sevdim ben. Ruh Halim'e uygun bir şehir çünkü. Bitmek tükenmek bilmeyen yağmurlar, devamlı puslu gri bir hava, yemyeşil bir doğa,  gökyüzüne selam durmuş merdivenler, arada coşup kuduran deniz'in kayalıkları dövmesi, sokakta kimseye zararı olmayan köpekleri... İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere nispeten yakın olması, bol öğrenci nüfusu barındırması, Kimseye karışmayan, kendi işine bakan ama yardımsever ilgili insanları ile, gotik gotik yaşayayım, evimde oturup kitabımı okuyayım, örgümü öreyim, azıcık aşım kaygusuz başım diyen benim gibi birine çok uygun bir memleket burası... Seviyorum yani...

Satırlarıma bir maniye son vermek istiyorum;

Zonguldak olmasaydı,
Çiçeği solmasaydı,
Zonguldak güzel ama,
Ayrılık olmasaydı...

Orijinal, ben yazdım... :))))